SABRO

Kürtlerin Egemenlerden Öğrendiği Talancı Zihniyet

Ortadoğu’daki egemen güçlerin oluşturup uyguladıkları siyasi kültür anti demokratik bir niteliktedir. Dolayısıyla dünyada herkes Ortadoğu’da demokrasinin olmadığını biliyor ve bu gerçekliği dile getiriyor. Ancak, bu kangrenleşen ve insanlık değerlerine büyük zararlar veren sorunun çözümüne gelindiğinde herkes çaresizmiş gibi bir tutum içerisine giriyor. 

Burası Ortadoğu’dur anti demokratik uygulamalar normaldir. Deyimini her gün duymaktayız. Bu insanlık dışı yaşam biçimini benimsemek ve onun siyasetiyle hareket etmek her an birilerine zarar vermek anlamına gelmektedir. Pratikte olanlarda büyük bir tahribat ve talandır. Çünkü herkes egemenlerden öğrendiklerini çıkarları için uygulamaya canla başla çalışmaktadır. 

Egemen sistemler bölgedeki halklara inkar, imha, talan, gasp etmeyi komşusunu göçertmeyi yalan söylemeyi zayıf olanı baskı altında tutmayı ve değerlerine el koymayı öğretmişlerdir. Bu çarpık ve etik dışı sistemi kabul etmeyenleri de, düzen bozucular olarak her türlü şiddete maruz bırakmaktadırlar. Böyleleri vatan haini, bölücü, dinsiz, dış güçlerin işbirlikçileri olarak ilan edilmişler ve birçoğu ya idam edilmiş ya da zindanlarda sürgünlerde işkence hanelerde çürütülmüşlerdir. 

Ortadoğu devletlerinin tablosuna detaylı bakıldığında bu gerçekler bütün çıplaklığıyla ve trajik hikayeleriyle görülecektir. Egemenlerin talancı ve anti demokratik bir zihniyete sahip olmaları ve tekçi bir sistemi savunmaları onların özellikleridir. Garip olan ezilen halkların içinden birçok aile çevre ve gurubun egemenlere benzemeleri ve onları taklit etmeleridir. Kürt toplumunda bu tiplerin sayısı azımsanmayacak kadar çoğalmıştır. Bu tespitin binlerce örneği vardır. 

İşbirlikçi aşiretlerin farklı halkların katliamlarında yer almalarından tutalım, birçok ailenin kendi yerleşim birimindeki Hristiyan ve Ezidi ailelerin mal ve mülklerine el koymaya kadar, birçok suç işlenmiştir. Bu işbirlikçi çevreler farklı halklara ve bazı Kürtlere karşı birer suç makinesi haline gelmeleri, en başta Kürtlerin özgürlük davalarına büyük zararlar vermektedirler. Zihniyetleri tamamıyla haksız bir şekilde çıkar elde etme eylemleriyle kirlenmiştir. Onlarda acıma duygusu ve vicdan diye bir şey yoktur. Dini inançları ticaret amacıyla kullanırlar. 

Dünya’nın dört bir yanından Ortadoğu’ya gelen ve halklara saldıran tecavüzcü çetelerle ortak olup, talan edilen değerleri paylaşmaya çalışırlar. Şehrinden, köyünden değişik sebeplerden dolayı göç eden Süryanilerin, Ermenilerin, Rumların hatta bazı demokrat Kürtlerin evlerine topraklarına el koyup gasp ederler. Midyat’tan göç eden birçok Süryani’nin evine yerleşen bazı Kürt aileleri geri dönen Süryanilere evlerini vermek istemedikleri gibi, onlara hakaret edip tehdit etmişlerdir. Birçok Süryani evini geri almak için gaspçı ailelere para vermek zorunda kalmışlardır. Turabdin’in genelinde birçok arazi ev ve iş yeri bu şekilde zorla gasp edilmiştir. 

Bu gaspçı zihniyetin en son uygulamalarından birisi Batman ilinin Beşiriye ilçesine bağlı Kelhok köyünde yaşandı. Uzun yıllar önce Kelhok köyünden iki Ezidi aile Avrupa’ya göç ettiklerinde mal ve mülklerini iki Sünni Kürt aileye noter tasdikiyle teslim ediyorlar. Diyorlar ki, malımızı mülkümüzü biz geri dönünceye kadar, kendiniz için işletebilirsiniz. Ancak, geri döndüklerinde mallarını mülklerini geri alamıyorlar. Çünkü bu iki Kürt aile Ezidilerin mallarına el koymayı kararlaştırmışlar. 

Bu durum üzerine Ezidi aileler Batman’da dava açıyorlar. Uzun yıllar devam eden duruşmalar sonucunda mahkemede hukuk mücadelesini kazanıyorlar. Fakat, Sünni Kürt aileleri Ezidi iki aile fertlerine 17 Aralık 2019 tarihinde saldırarak darp ediyorlar. Bu saldırının bireysel ve istisnai bir olay olmadığını rantçı ve talancı bir zihniyetten kaynaklandığını herkes bilmelidir. Bu saldırıyı yapan aileleri siyasi bir görüşe bağlayarak var olan toplumsal sorunlar çözülemez. Çünkü, farklı birçok görüşten Kürt aileleri, bu tür olaylara sebep olmuşlardır. 

Kürt’lerin egemenlerden öğrendikleri bu zihniyet toplumsal gelişmenin ve değişimin önünde en büyük engeldir. Dolayısıyla, demokrasi mücadelesi özgürlük barış ve kardeşlik kavramları da temelsiz bir iddiadan öteye gidemez. Statükocu egemen siyasetin temsilcileri her zaman kendilerine bağlı işbirlikçi Kürt’ler devşirmişlerdir. Bu işbirlikçileri kestane maşaları gibi kullanılmışlardır. Maşa kestaneyi tuttuğunda kendine ait zannedebilir. Ancak, hiçbir zaman ona ait olmamıştır. 

Kestane maşası misali gibi, halkların malları mülkleri bu işbirlikçilere kalmaması için Kürtler arasında yeni bir tartışma başlamalı ve kendi davalarına zarar verecek davranışları engelleyecek demokratik bir sistem geliştirmelidirler. Kuşkusuz bu tür olaylar Türk’ler, Arap’lar, Pers’lerin yaşadıkları yerleşim birimlerinde de meydana geliyor deyip, Kürt’ler kendi yaptıklarını genelleştirseler ve suçlarını başkalarının suçları karşısında hafifletmeye çalışsalar, halklarla ortak bir güven ortamı asla olmayacaktır. Bu nedenle Kürt’ler, bu talancı zihniyetin hastalığından kurtulmak için gerçekleri doğru ele alıp, kendi tarihleriyle yüzleşme samimiyetini göstermeleri büyük önem taşımaktadır.

TOP