SABRO

105 Yıldır İnkar Edilen Hakikat

Mezopotamya ve Anadolu’da büyük bir felaket yaşandı. Ortadoğu’nun pandemisi olarak Süryani (Asuri, Arami, Keldani), Ermeni ve Pontus Rum halkların tarihine geçen felaketin adı, 1915 Soykırımıdır. İnsanlık tarihinde dünyanın değişik bölgelerinde benzer veya farklı birçok etnik, dinsel, toplumsal felaketler yaşanmıştır.

İster doğal, ister toplumsal olsun yaşanan her felaket kapsadığı coğrafyada yaşayan insanları, halkları etkilemiş ve trajedilere sebep olmuştur. Dolayısıyla, her halkın tarihinde acılı hikayeler, kara sayfalar ve unutulmayan travmalar, tedavi edilmesi zor olan yaralar vardır.

Halklar, uğradıkları saldırıları yaşadıkları sorunları egemen ve talancı güçler tarafından maruz kaldıkları katliamları, adalet yerini bulsun umuduyla devletlerarası kurumlara ve dünya kamuoyuna duyurma ihtiyacını duyarlar. Çünkü zulümden kurtulmanın uluslararası bir dayanışmayla mümkün olabileceğini umut ederler. Halkların çağrıları haykırışları ve adalet arayışları bazen yerini bulur, bazen de sağır bir duvara çarpar ve hiç kimse duymamış gibi davranır. Dünya kamuoyunun ve uluslararası güçlerin örtbas ettiği ve kendi çıkarlarına kurban ettiği birçok insanlık suçu, işleyenlerden hesap sorulmadığı için, ezilen halkları karamsarlığa, çaresizliğe ve yaslı bir hayatın esiri haline getirmiştir.   

Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliği altında yüzlerce yıl baskıya ve sömürüye maruz kalan ve 1915 yılında Soykırımdan geçirilen Hıristiyan halklar da, dünyanın adaletsizliği karşısında hayal kırıklığını yaşamaya devam etmektedirler. Birinci Dünya Savaşı sürecinde milyonlarca Süryani, Ermeni, Pontus Rum ya katledildi, ya sürgün edildi, ya da zorla Müslümanlaştırıldı. Bu halkların mal ve mülkleri gasp edildi. Tarihsel ve kültürel değerleri tahrip edildi.

Hıristiyan halklar, komşuları tarafından evlerinde, köylerinde, şehirlerinde ve anavatanlarında Soykırıma, tecavüze, ihanete, talana maruz bırakıldılar. 105 yıl önce, işlenen bu insanlık suçu affettirecek, açılan yaralardan akan kanı durduracak yeni bir sayfayı açmak için, özür dilemeye yönelik herhangi bir girişim ve politik çözüm geliştirilmedi. Tam tersine Soykırım, inkâr yalanlarıyla tekrarlandı. Dünya da bu yalanlara göz yumarak hakikate sırt çevirdi. Bu soykırımı dile getiren bazı vicdan sahibi insanlar da cezalandırılarak susturulmaya çalışıldı.

Gerçekleri dile getirmek Hıristiyan halkların Mezopotamya ve Anadolu coğrafyasından silinmelerini sorgulamak bir suç haline getirildiği ortamda, bu vahşi soykırımda katledilen ve zorla yurtlarından sürgün edilip yollarda, çöllerde açlığa hastalıklara ve ölüme mahkûm edilenlerin torunlarına hiçbir şey olmamış gibi, vatanlarına dönün çağrıları yapılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti devletinin bazı temsilcilerinden son yirmi yıldır Süryanilere yönelik ülkeye dönüş davetini içeren mesajlar dillendirilmektedir. Bazı Kürt politikacıları da Süryanileri ülkede görmek istediklerini ve geçmişte yaşanan olaylardan dolayı özür dilediklerini kamuoyuna duyurmaktadırlar.

Diğer tarafta son yıllarda Türkiye ve Suriye hükümetleri başta olmak üzere Ortadoğu’daki birçok devleti yöneticisi, Süryanilere sahip çıkmaya ve yanına çekmeye çalıştığına tanık oluyoruz. Ancak; Türk İslam,  Arap İslam, Pers İslam sentezine dayalı statükocu rejimler ve Kürt İslam oluşumu içerisinde olanların Süryani ve diğer Hıristiyan halklara var olan zihniyetle verebilecekleri olumlu herhangi bir şey yoktur. Süryanilerin de Sayfo’dan bu yana kendi anavatanlarından neden kaçtıkları, Batı ülkelerine neden sığındıkları çok açıktır.

Bilinmelidir ki bir halkı var eden en önemli değer üzerinde yaşadığı ve medeniyetler kurduğu anavatanıdır. Dolayısıyla, hiç kimse anavatanını isteyerek ve sebepsiz terk etmez. Süryaniler kendi katilleriyle ve kendilerine her türlü kötülüğü yapan zihniyetin mirasçılarıyla komşuluk yapmamaları son derece açık ve anlaşılır bir durumdadır. Diğer bir deyişle bir insan kendi tecavüzcüsüyle aynı yerde yaşamak ve gece gündüz onunla yüz yüze gelmek istemez. Psikolojisi ruhsal dünyası ona yapılan kötülüğü kaldıramadığı için çözümü uzaklaşmakta bulur.

Bütün bunları göz önüne aldığımızda Süryanilere “vatanlarınıza dönün” demek, sahte bir sözden öteye giçmemektedir. Çünkü, Soykırım daha resmen kabul edilmediği gibi, sembolik te olsa sorumluları yargılanıp mahkum edilmemiştir. Ayrıca gasp edilen mülkler iade edilmemiş ve soykırımdan geçirilen halklara herhangi bir anayasal güvence getirilmemiştir.

Soykırıma uğramış bir halkın derdinden ve ruhsal dünyasından, yaşadığı travma ve acılardan ancak Soykırıma uğrayan bir halk anlayabilir. Bu nedenle, Türkiye’de ve Ortadoğu’da zulme uğrayan bütün topluluklar etnik, dinsel kimlikler, toplumsal kesimler, kadınlar, demokrat aydınlar, Hıristiyan, Yahudi, Ezidi, Alevi, Sabi, Dürzi, Kakai, vicdanlarını bozmadıkları için baskıya uğramış Müslümanlar, acılarını birleştirip dayanışma içerisine girmeleri büyük önem taşımaktadır.

Bunun yanında, zulme karşı mücadele verip özgürlük sevincini paylaşmak için yeni bir yaşam inşa edildiğinde, Süryanilerin ve sürgünde olanların vatanlarına dönmeleri anlam ve değer kazanacaktır. Dolayısıyla, Soykırımı kınamayan, kabul etmeyen, geçmişte işlenen suçların ortağı olduğu gibi, yeni Soykırımların ve suçların da savunucusu olacaktır.         

TOP