Aydin-Gabriel-Makaleler
SABRO

Kafkasya’da savaş, Akdeniz’de yeni düzene doğru..

Kafkasya’da, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki savaş, arada bir “insani ateşkes”ler yapılıyor olsa da tüm şiddetiyle devam ediyor. Her ne kadar ülkemizde yapılmıyorsa da bu savaş bizleri de birçok noktada etkiliyor. Dolayısıyla bu dönemlerde Türkiye’de sağlıklı düşünmek, mantıklı hareket etmek ve neyin doğru, neyin yanlış olduğunu söylemek zordur. Çünkü iktidarlar böylesi durumlarda hemen mantık yerine duyguları, doğruların yerine de hamaseti sahaya sürer ve her şeyi bu çerçeve içerisinde değerlendirirler.

Bu yüzden de bizlere söylenenlerin, savaşa dair anlatılanların ne kadarının doğru, ne kadarının propaganda temelli söylemler olduğunu bilmemiz zordur. Mesela Azerbaycan Başkanı İlham Aliyev’in anlatımına göre savaşta şimdiye kadar Ermenistan’a ait 241 tank imha edilmiş ve 50’ye yakın tanka da el konulmuş. Ancak Uluslararası yayınlara göre Ermenistan’ın, 200 adet tankı ve değişik türde 204 adet zırhlı aracı bulunuyor.

Neyse ben meselenin diğer bir boyutuna değinmek istiyorum. Hatırlarsınız, Doğu Akdeniz’de sorunların en yükseğe çıktığı, Türkiye ile Yunanistan arasında savaşın ha koptu ha kopacak dediğimiz bir anda Türkiye, Azerbaycan ile birlikte Azerbaycan’da tatbikat yaptı. Ardından Avrupa Birliği’nin de araya girmesiyle Türkiye-Yunanistan arasında müzakerelerin başlatıldığı bir dönemde Kafkasya’da savaş başladı.

Türkiye basınında bize anlatılanlara göre savaşı Ermenistan başlattı ve Azerbaycan da işgal altında olduğunu söylediği Karabağ topraklarını kurtarmak için savaştığı dile getirildi. Uluslararası kamuoyu ise, uzun zamandan beri düşük düzeyli çatışmaların yaşandığı Kafkasya’da Azerbaycan tarafından kapsamlı bir saldırının başlatıldığını söylüyor.

Bilindiği gibi Azerbaycan ile Ermenistan arasında yaşanan savaş hali uzun bir zamandan beri devam ediyor. Ancak ara ara seviyesi yükselse de hiçbir zaman bugünkü düzeye kadar gelmemişti. Dolayısıyla insanın aklına, şimdi neyin değiştiği sorusu geliyor.

Bence bu soruya mantıklı bir cevap verebilmek için son dönemde Türkiye’nin etrafında yaşanan gelişmelere bakmak gerekiyor. Çünkü son dönemde Türkiye’nin hem içinde hem de dışında birçok gelişme yaşanıyor.

Biliyorsunuz, Türkiye’nin Libya’daki durumu şu an belirsiz. Orada yani Libya’da bulunmasına dayanak olan Türkiye’yi Libya’ya çağıran Ulusal Mutabakat Hükümeti güçleri içerisinde ciddi bir değişim yaşanıyor ve hükümetin başbakanı Sarraç istifa ediyor. Ayrıca taraflar kalıcı ateşkes üzerine mutabakata varıyorlar. İşte burada yaşanan gelişmelerden ve ortaya çıkardığı sonuçlardan pek fazla haberdar değiliz.

Bunun yanında Türkiye “garantör” olduğu Suriye’nin İdlib bölgesinde büyük bir tantanayla kurduğu gözetleme alanlarını sessiz sedasız terk ediyor. Daha dün 4 yeri daha boşaltıp geri çekildi. Ancak beraberinde birçok yeni gelişme yaratacak bu geri çekilmenin nedenini yine bilmiyoruz. Çünkü konuya ilişkin hiçbir açıklama yapılmadı.

Bilindiği gibi Türkiye’nin desteklediği, Suriye ve Libya’da konuşlandırıp görevlendirdiği paramiliter (paralı asker demek istemiyorum) güçleri var. Ortaya çıkan gelişmeler nedeniyle bu güçlere ya yeni bir çalışma alanı ihdas etmesi ya da onları tasfiye etmesi gerekiyordu. Öyle gözüküyor ki Türkiye, şu anda içinde bulunduğu siyasi durumu da dikkate alarak o güçleri tasfiye etmek yerine onları bir süreliğine başka yerde görevlendirmeyi seçti. Böylece hem zaman kazanıyor hem de birilerine ağabeylik taslıyor.

Bu arada Kıbrıs’ta seçim yapıldı ve Türkiye’nin Kıbrıs’a ilişkin şu andaki tezlerini en iyi şekilde savunan Başbakan Ersin Tatar cumhurbaşkanı seçildi. Ki bu yeni cumhurbaşkanı, başbakanlığının son döneminde, hükümetin içinde çatlak oluşması pahasına, Türkiye’nin isteği olan Maraş Bölgesi’nin bir kısmının açılmasını sağladı.

Burada da kafama takılan sorular var; mesela bir başbakan hükümette kriz çıkma ve başbakanlıktan ayrılma pahasına neden bir karara imza atar. Üstelik tam da aday olduğu bir cumhurbaşkanlığı seçimi arifesinde. Gerçekten merak ediyorum…

Aslında Kıbrıs ile Karabağ birbirine çok benziyor. Dolayısıyla Türkiye’nin Kıbrıs’ta bulunması ile Ermenistan’ın Karabağ’da bulunması arasında da ciddi bir benzerlik söz konusudur. Şunu demeye çalışıyorum; eğer Türkiye’nin Kıbrıs’taki duruşu haklıysa o zaman Ermenistan’a da Karabağ’da bulunmasının haklı olduğunu iddia etme hakkı doğurur. Yok eğer bizler Ermenistan’ın Karabağ’daki duruşunu işgal sayıp, haksız olduğunu söylüyorsak o zaman da başkalarına “Türkiye Kıbrıs’ta işgalcidir” deme hakkını vermiş oluruz.

Türkiye’de şu anda iktidarı elinde bulunduranlar, varlık sebeplerini kriz ve kaosa bağladılar. Var olan gerginlik ortadan kalktığında bütün soru ve eleştirilerin kendilerine döneceğini biliyorlar. İktidarın toplumu kamplaştırmaya yönelik çabası bu yüzdendir. Nefret söylemi bu yüzden kışkırtılıyor. Ayasofya’nın konumunun değiştirilmesi bunun içindi. Kısacası iktidar güçleri sürekli gerginlik yaratıp zamanlarını uzatmaya çalışıyorlar. Çünkü Türkiye’nin şu andaki durumu gerçekten çok kötü. Bunu anlamak için döviz kurlarına bakın demek yerine, gidin iktidar ortağı MHP’nin “askıda ekmek” projesine bakın diyorum.

Bu anlamda Kafkasya’daki savaş iktidar için tam bir can simidi özelliğini taşıyor. Hem uluslararası, hem de iç kamuoyunda tam bir gerginlik ortamının oluşmasına neden oluyor. Üstelik akla gelebilecek her türlü düşmanlığı da içinde barındırıyor. Ama unutulmasın, Osmanlı’nın yıkılışı ve Türkiye’ye dönüşümün adımları da Kafkasya’da benzer bir hayal sonucunda atılmıştı..

Her ne ise ortada ciddi bir savaş var ve insanlar ölüyor. Dolayısıyla her şey yalan acı, gözyaşı ve ölüm gerçek…

TOP