SABRO

Ortadoğu Siyasetinin Çıkmazı Yeni Bir Bahara Gebedir

Uluslararası büyük güçler her dönemde Ortadoğu’ya yönelik kendi çıkarları doğrultusunda politikalar belirlemektedirler. Söz konusu politikalara bölgedeki devletler, statükocu yönetimler ve diktatörler ayak uydurmaya ve onlarla birlikte ayakta kalmaya çalışmışlardır. Bu nedenle demokratik hareketler, insani değerler, azınlıkta bırakılan kimlikler, hak-hukuk ve adalet egemenler tarafından ayaklar altına alınmaktadır. Dolayısıyla çıkarlara dayalı siyaset sisteminin uygulamalar nedeniyle ezilenlerin, zayıfların, emekçilerin, farklı inanç ve kültür guruplarının durumları görülmez ve etkin bir şekilde gündeme getirilmez.

Ninova Ovası’nda Süryani-Keldani-Asuri’lerin, Şengal’da Ezidi’lerin, Afrin’de Kürt’lerin bütün Ortadoğu’da kadınların, Hıristiyanların, Alevilerin, aydınların, çağdaş yaşamdan olanların yaşadıkları acılar, katliamlar, baskı ve şiddet küresel güçlerin umurunda değildir.

İran’da Molla’ların hergün yaptıkları kitlesel idamları hiç kimse durdurmuyor. Çünkü, bu insanlık suçuna karşı tutum belirleyecek güçte olanların, İran’la ilişkilerinden çıkarları vardır. Dolayısıyla idam edilen aydınlar, kadınlar, insan hakları aktivistleri onlar için bir anlam ve önem ifade etmemektedirler. Onları ilgilendiren İran’ın ekonomik zenginlikleri petrolu, yer altı yer üstü kaynakları ve pazarıdır. Bu ilişki biçimi devam ettiği müddetçe, İran’da zulüm şiddet ve barbarlıkta devam edecek. Molla’lar da din ticaretini yaparak, İran’ı “gavurlara” karşı koruduklarının propagandasını yaparak, halkı yalanlarla uyutmaya, uymayanları da askeri şiddetle sindirmeye, her tarafı yakıp yıkarak kan gölüne dönüştürmeye devam etmeleri önünde, şimdiye kadar etkin bir engel görülmemektedir.

Irak’taki adaletsizlik büyük güçlerin Irak’ı kendi aralarında paylaşma adaletsizliği devam etmektedir. Süryani-Keldani-Asuri’lerin, Ezidi’lerin, Türkmen’lerin uğradıkları haksızlıklar yok sayılmaktadır. İŞİD’in soykırım saldırıları sürecinde halkları ölüme ve esarete terk edenler, günümüzde kendileri de benzer bir yaklaşımı sergilemekte, egemenliklerini ve çıkarlarını her alanda pekiştirmeye çalışmaktadırlar.

Ninova Ovası’nın, Şengal’ın yaralarını sarmak bunların planlarında, vicdanlarında ve ahlaklarında yoktur. Çünkü Irak’taki egemenliği elinde bulunduran parti ve yapılar kendi ırkından dini ve mezhebinden olan kardeşlerini öldürmeye, farklı toplulukları şiddet yöntemleriyle imha etmeye alışmışlardır. Küresel güçlere kendilerini daha pahalıya pazarlamak için güçlü olmaya çalışanlar, karşılarında kim olursa olsun hiç bir değer tanımadan imha etmeyi çıkarlarının güvencesi olarak görmekte ve buna tapınmaktadırlar. Onlar için kutsal olan insan ve insan hakları değil, çıkarlarıdır.

Irak’ta Saddam diktatörlüğü devrildikten sonra herkes Irak’a demokrasi, özgürlük, adalet ve barışın geleceğini bekliyordu. Ancak Irak’a onlarca Saddam, dolandırıcı hırsızlar, İŞİD’çiler, bölgesel ve uluslararası güçlere ajanlık yapanlar geldi. Irak’ta hiç kimse ezilenleri sormuyor ve muhatap almıyor. Egemen olanlar kanunları kendi çıkarları için yapıyorlar. Zenginlikleri de kendi güçleri oranında paylaşıyorlar. 140. maddeyi ilgilendiren sorunlu ve çözüm bekleyen, alanlarda yaşayan halkların talepleri dikkate alınmadığı için Kerkük, Ninova Ovası ve Şengal’da yaşayanlar her an yeni katliamların ve demografik değişimin korkusunu yaşıyorlar.

Bu korkuyu sadece Irak’taki halklar değil Suriye, Lübnan ve Türkiye’deki halklar da yaşamaktadırlar. Bu korkuya ve tehlikelere büyük oranda sebep olan ve yol açan Türkiye’deki hükümetin izlediği siyasettir. Türkiye hükümeti yeni Osmanlıcılık stratejisiyle bölgedeki birçok devlete ve değişik alanlara müdahale etmektedir. Ancak son dönemde askeri, siyasi müdahaleler tıkanmaya başlamıştır. Çünkü Türkiye’deki egemenler, küresel güçlerin politikalarıyla çelişmeye başlamışlardır.

Küresel güçler Türkiye hükümetine diyorlar ki, “sen benim çıkarımı temsil ettiğin oranda, Türkiye’deki halkları ve onlarla bağlantılı bölgedeki bağlarını kesip sindirebilirsin. Muhalefete istediğin düzeyde alan açarsın. Ancak çıkarlarımın tersine hareket edersen, sana karşı yalnızlaştırma planını devreye sokarız. Muhalefeti de canlandırırız”. Bu yüzden hükümetin kafası karışmış. Zamanında konuşmayanlar konuşmaya çalışmaktadırlar. Kimin ne istediği henüz netleşmemiştir.

Türkiye toplumu ve dünya kamuoyu önümüzdeki aylarda Türkiye’de meydana gelecek birçok U dönüşüne tanık olacaktır. Böylesi muğlak belirsiz bir dönemde Türkiye’deki demokratik güçlere ve halklara düşen görev enerji ve birikimlerini örgütleyip, yeni bir yol ve ufuk oluşturmalarıdır. Çünkü Türkiye ve Ortadoğu’da ezilenlere karşı bugüne kadar devam eden statükoyu ve inkârcı zihniyeti yenilgiye uğratmanın koşulları oluşmaktadır.

Küresel güçler geçmişte olduğu gibi günümüzde de destekleyip, iktidarda tuttukları birçok diktatörü ve yapıyı tasfiye etmeye hazırlanmaktadırlar. Bu defa yeni projenin ve toplumsal hareketlerin adı İran mı, Türkiye mi yoksa başka bir coğrafyanın baharı olacak göreceğiz.

TOP