SABRO

Hükümetin Kaos Siyaseti Yeni Tehlikelerin Habercisidir

Türkiye’de ve bütün Ortadoğu’da demokratik siyasetin alanı daraldıkça kaos, bunalım, ötekileştirme, düşmanlık ve çatışma girdabı da büyümektedir. Dolayısıyla demokratlara, liberallere söz hakkı tanınmadığı için cepheler radikalleşmektedir.

Statükocu yöneticilerin kendi alanlarını şiddet yoluyla geliştirme çabası bütün bölgeyi savaş atmosferine sokmakta ve attıkları faşist sloganlarla toplumun her kesimini ürküterek sindirmeyi hedeflemeleri, büyük bir korkuya zemin oluşturmaktadır.

İran bütün bölgeye hatta bölge dışına da oluşturduğu milis güçleriyle müdahele ederken, Türkiye’nin AKP-MHP hükümeti de aynı yolu seçmiş, Libya’dan Orta Asya’ya kadar birçok ülkede operasyonlar gerçekleştirmektedir. Statükocu güçler diktatörlük yolunda ilerlerken, çağımızın gelişmeleriyle ve toplumsal değerleriyle de çelişmektedirler. Bu nedenle iç sorunlar, dış sorunlar haline gelmekte, dışardaki global politikalarla her ülkenin içini etkileyip hareketlendirmektedir.

Diktatörler ve statükocular kendi egemenliğindeki halklara ve çevrelerine güç gösterisiyle korku salmaya çalışırlarken, kendileri de korku travmasına yakalanmaktadırlar. Dolayısıyla kendi iktidarlarını ve bütün çıkarlarını korumak için korkutmaya çalışanların korkusu daha büyük olmaktadır. Türkiye’de de AKP-MHP’nin oluşturduğu Cumhur ittifakını iktidarı kaybetme korkusu sardığı için, attıkları her adım yeni sorunlara ve büyük bir kaosa neden olmaktadır.

Demokratik çözümün hak ve özgürlüklerin bütün kapıları kapatıldığı için elde kalan aygıt baskı, şiddet ve yasaklardır. Tek adam rejimi de toplumu daha çok sindirmek amacıyla oluşturulmuştur. Böylesi bir rejimin başında kim olursa olsun, baskıyı uygulamaktan başka farklı bir iradesi ve davranışı olamaz.

Türkiye’de son yirmi yılda belirlenen yöntemler, toplumsal gelişmeleri durdurmayı hedefleyen ve diktatörlüğe giden çağ dışı bir yoldur. Dolayısıyla demokrasiye inanan ve çıkarlarını demokraside gören bütün halkların ve kesimlerin bu sistemi değiştirip, daha çoğulcu ve katılımcılığa dayalı bir çözüm etrafında bir araya gelmeleri büyük önem taşımaktadır.

Türkiye’de halkların iradesini ve farklı kimlikleri yok sayan tekçi siyaset zihniyeti, herkes için büyük bir tehlike haline gelmiştir. Bu gerçekliği görmemek ve kötü gidişatın bilincine varıp gereken tedbirleri almamak, büyüyen baskılara teslim olmak anlamına gelmektedir. AKP-MHP iktidarı toplumun büyük bir kesimini oluşturan muhalefeti düşmanlaştırırken, Türkiye Mezopotamya ve Anadolu halklarına büyük bir kötülük yapmakta ve bu tablo bütün dünya tarafından da takip edilmekte ve kayıt altına alınmaktadır.

Türkiye’de farklı kimlikleri tekrar yok etmek kolay olmıyacaktır. Çünkü bölgesel ve küresel şartlar değişmiş, kültürel çevre, insan hakları sorunları dünyanın ortak sorunları haline gelmişlerdir. Türkiye hükümeti ”ben kendi içimdeki farklı kimlikleri toplumsal kesimleri kadınları, çocukları baskı altında tutacağım ve kimse buna karışamaz” diyemez. Bugün Türkiye’deki nüfusun yarısı kadar, Türkiyeli halkların akrabaları diasporada yaşamakta ve sorunlarını her yerde dile getirmeyi bir görev olarak bilmektedirler. Demokratik bir Türkiye istedikleri için uluslararası güçlerin de desteğini almaya çalışmaktadırlar.

Dünyadaki büyük güçler de kendi çıkarları doğrultusunda adım atarak Türkiye’deki kaosu ya büyütmekte, ya da statükonun dağıtılamsı için projeler devreye sokmaktadırlar. Ama unutmamak gerekir ki, Türkiye’deki huzursuzluğa, kamplaşmaya ve dışardan gelen/gelebilecek müdahelelere yol açan hükümetin uyguladığı ırkçı ve inkarcı politikalardır. Bu politikalar doğrultusunda partiler kapatılıyor, halkın seçtikleri Milletvekillikleri düşürülüyor ve cezaevleri muhalefet edenlerle dolduruluyor.

İç ve dış operasyonlar konseptinin bir adımı da Halkların Demokratik Partisini kapatmak olduğu uzun bir süreden beri tartışılıyordu. Gündem ısıtılarark 17 Mart 2021 tarihinde HDP hakkında kapatma davası açıldı. Bu davayla Türkiye’de farklı kimliklerin mevcut rejim tarafından kabul edilmediği bir kez daha ortaya çıkmıştır. Böylece yaklaşık yüz yıldan beri hükümetlerin uyguladıkları inkar stratejisi, bütün çıplaklığıyla dünyanın gözleri önüne serilmiştir. Dolayısıyla Türkiye’de ve uluslararası düzeyde herkes tutum belirlemek zorunda bırakılmıştır. Ya kaos ya çözüm konusunda büyük bir referanduma doğru gidiyoruz.

Türkiye’de oluşturulan tek adam rejimiyle iki parti sistemi de kurgulanmıştır. Bu iki partinin AKP-MHP olmayacağına göre, alternatif partiler hangilerdir sorusunu akıllara getirmektedir. Bu partilerin iki değil üç olacağı, bütün yönleriyle irdelendiğinde görülecektir. CHP ve İYİ Parti yanında Halkların Demokratik Partisinin temsil ettiği çizgi, Türkiye’nin geleceğinde büyük bir rol üstlenecekleri konusunda geniş bir zemin oluşmaktadır.

Aslında bu gidişat kaosun, diktatörlüğün alternatifi olarak demokrasiye geçiş sürecini işaret etmektedir. Çözümden yana olanlar bir araya geldiklerinde ilk seçimlerde Türkiye’yi rahatlatacak ve büyük bir felaketten kurtaracak daha özgürlükçü bir sürece öncülük edeceklerdir. Halkların ve bireylerin çıkarları kaosta değil demokratik çözümdedir.

TOP