Eren-Keskin-Makaleler
SABRO

Süryani Soykırımı

Üzerinde yaşadığımız coğrafya bir suç coğrafyasıdır. Yüzyılın ilk ve en büyük suçlarının işlendiği bir coğrafyada yaşıyoruz. Bu, soykırım dendiğinde akla ilk gelen 1915 Ermeni ve diğer Hristiyan halklarına yönelik soykırım gerçeğidir. Nedense Sayfo yani Süryani Soykırımı çok konuşulmaz. Belki de 1915 Soykırımı içinde değerlendirilir ama gerçekten de tartışmamız gereken Süryanilere yönelik ayrı bir soykırım gerçeği var.

Yaşadığımız coğrafyada işlenen bu soykırım suçunu gizlemek üzere oluşturulmuş bir resmi ideoloji ve resmi tarih var. Maalesef ki coğrafyanın kendilerini sağcı ve solcu olarak tanımlayan birçok kesimi bu resmi ideolojiyle bütünleşmiş ve bu ideolojiyi içselleştirmiş durumda. Ne acı ki 1915 ve diğer Hristiyan halklarına yönelik soykırım gerçeği, ilk ve gerçek tanımlamasıyla 2005 yılında İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi tarafından dile getirildi. İstanbul şubesi “Soykırımı tanı af dile ve tazmin et” başlıklı bir açıklama yaptı. Bu açıklamadan sonrada korkunç saldırılara maruz kaldı.

Ne yazık ki kendilerini muhalefet olarak tanımlayanların birçoğu bu coğrafyada yerleşik ideolojiyle hesaplaşmayı, resmi ideolojiyi sorgulamayı ya da resmi ideolojiyle yüzleşmeyi göze almadılar. Belki de bu yüzdendir ki Süryani Soykırımı konuşulmadı veya konuşulamadı. Oysa bu coğrafyada yaşayan binlerce belki milyonlarca Süryani, sadece bu nedenle acılarına sahip çıkılmadığı ve acıları yok sayıldığı için bu coğrafyayı terk etmek zorunda kaldılar.

Yıllarca bazı Süryani ailelerin avukatlıklarını yaptım. Yaşadıkları köylere çoğunlukla devletin korucuları yerleştirmesiyle az sayıda kalan Süryaniler de topraklarından ayrılıp yurtdışına gitmek zorunda kaldılar. Tarafıma köylerine dönmek için başvuru yaptıklarında bazı çalışmalar yaptım. Çalışmalarım sonucunda karşıma çıkan gerçekler o kadar acıydı ki, akıl almaz düzeydeydiler. Örneğin köylerine korucular el koymuşlardı. Doğdukları evlere, gittikleri okullara, anılarına her şeylerine el konulmuştu. Yurtdışına gitmek zorunda kalan Süryaniler de yakınları vefat ettiğinde cenazelerini o korucularla anlaşarak köylerine göndermek zorunda kalıyorlardı. Mallarına, anılarına el koyan koruculara üstüne üstlük bir de para vererek, yakınlarının köylerine gömülmesi için çaba sarfediyorlardı. Bu gerçekten de çok acıydı. Bu coğrafyada yaşayan birçok insan bu acı gerçeğin farkında bile değillerdi.

Süryanilerin yaşadığı acı gerçeklerden son derece etkileyici olan olaylardan biri de İnsan Hakları Derneği, Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon olarak Dayrayto ile tanışmamız oldu. Midyat’ta bir Süryani kilisesinde tek başına kalan bir rahibe olduğu bilgisini aldık. Herkes ona Dayrayto (Süryanice rahibe) diyordu. Kimlikteki ismi Verde Gökmen. Dayrayto ile tanıştığımızda aslında Süryani halkının yaşadığı acıların bir bütününü onun yüzünde canlandığını hissettim.

Dayrayto tek başına bir kilisede yaşıyordu. Kiliseye birlikte sahip çıkan rahip öldükten sonra kilisenin bir duvarına gömülmüştü. Midyat’ta kilise çok değerli bir yerde bulunuyordu. Yani maddi olarak kilisenin bulunduğu topraklar çok büyük bir maddi değer taşıyordu. Bu nedenle de birçok kişinin, devletin, korucuların hatta orada yaşayan insanların gözü bu kilisenin toprağındaydı. Bu nedenle de Dayrayto sürekli rahatsız ediliyordu. Kilisenin önünde ateş açılıyor, kapısı sık sık vuruluyor, taş atılıyor, küfürler ediliyordu. Dayrayto tek başına bütün bunlarla mücadele etmeye çalışıyordu. Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon ve avukat olarak ben Dayrayto’nun vekaletini aldığımda ve dosyaları incelediğimde hepsinin cezasızlıkla sonuçlandığını ve Dayrayto’ya yapılan tehditler nedeniyle hiçbir işlem yapılmadığını gördüm.

Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon olarak bu konuda çok önemli bir rapor hazırladık. Komisyonun üyelerinden Ayşe Günaysu çalışmalarımızı ve araştırmalarımızı bir rapor haline getirdi. Ayşe Günaysu’nun kaleme aldığı Midyat-Tur Abdin Zaz (İzbırak) Köyü’nde Rahibe Verde Gökmen’in Can Güvenliği ve Bölgedeki Süryani Köylerinin Genel Toplumsal Durumu başlıklı bu rapor kamuoyunda ses getirdi. Dayrayto hala orada kilisesini korumaya devam ediyor. Burada asıl tartışılması gereken coğrafyada Süryanilerin mallarına ve anılarına el koyan, onları soykırımla yok eden zihniyetin bugün hala tartışılamıyor olmasıdır.

Resmi ideolojinin toplum tarafından bu kadar içselleştirmesi tabii ki devletin totaliter yapısıyla ve otoriter yapısıyla son derece bağlantılıdır. Kendilerini farklı taraflarda tanımlayan biraz öncede söylediğim gibi sağda ve solda tanımlayanların çok büyük bir bölümü devletin resmi ideolojisinin ve bu ideolojinin arkasındaki devlet suçlarıyla ilgilenmiyor. İşte bu nedenle de Sayfo hep unutuldu. Yani Süryani Soykırımı hep unutuldu ve yok sayıldı. Ama bugün Sabro gibi dergilerin varlığıyla Süryani halkının önderlerinin ya da halkının tamamının ses çıkarmaya çalışması ve sosyal medyanın etkisiyle de bu sesi duyurmaya çalışmasıyla birlikte yeniden yavaş yavaşta olsa bu konu gündeme girmeye başladı.

Bu nedenle bu büyük acının soykırım suçunun yeniden tartışılmaya başlanması son derece önemlidir. Bu nedenle Sabro dergisinin çok önemli bir iş yaptığını düşünüyorum.

TOP