SABRO

Varlık Vergisi

Osmanlı İmparatorluğu’nu bir “ulus-devlet”e dönüştürme projesi olarak vücud bulan Türkiye Cumhuriyeti’nde, kurucu kadrolar dâhil, iktidara gelen bütün çevreler, her zaman ve her durumda “Türkiye Türklerindir” mantığı çerçevesinde hareket etti. 11 Kasım 1942 tarihinde kabul edilen ve ertesi gün hemen faaliyete sokulan Varlık Vergisi de bu ana mantık çerçevesinde kararlaştırıldı ve hayata geçirildi.

Başbakanlığı döneminde Nazi Almanya’sı ile Dostluk Antlaşması imzalayan, bakanlığı ve daha sonraki dönemlerdeHolokost’tan kaçanların Türkiye üzerinden yolculuk etmesini engellemeye çalıştığı ve Struma'daki Yahudilerin ölmesine sebep olduğu iddia edilen Saraçoğlu, Varlık Vergisi'nisavunurken şunları söylüyordu;Biz Türk’üz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız… Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar bir vicdan ve kültür meselesidir… Bu kanun aynı zamanda bir devrim kanunudur. Bize ekonomik bağımsızlığımızı kazandıracak bir fırsat karşısındayız. Bu kanun sayesinde piyasaya egemen olan azınlık tüccar sınıfı ortadan kaldırılarak Türk piyasasını Türklerin eline vereceğiz… Kanun, bütün şiddetiyle uygulanacaktır.”

Varlık Vergisi’nin kabul edilmesi ve siyasi otoritenin başı olan Saraçoğlu’nun kanunu bu şekilde savunması sonrasında, kanun uygulanmaya başlamasının hemen öncesinde, 1942 yazı boyunca basında nefret söylemleri arttı. İstanbul gazetelerinde hırsızlık, karaborsacılık, vurgunculuk ve ihtikârla ilgili haber ve yazılar ön plana çıkarıldı. Hemen her gün ve her gazetede "karaborsacı Yahudi" tiplemesini içeren karikatürler yayınlandı. Gazete ve dergilerde Hristiyan (Rum, Ermeni, Süryani, vd.) ve Yahudilere yönelik nefret söylemi gün be gün yaygınlaştırıldı.

Varlık Vergisi 11 Kasım'da Genel Kurul'da kabul edildi ve 12 Kasım 1942'de Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. TBMM'de hiç tartışılmadan kabul edilen kanun her il ve ilçe merkezinde kimin ne kadar vergi ödeyeceğini belirleyecek servet tespit komisyonları kurulmasını, komisyon kararlarının nihai ve kati olmasını emrediyordu. Kanun aynı zamandabelirlenen vergiyi ödeme süresinin 15 gün olmasını, 15 gün içinde tahakkuk eden vergiyi ödemeyenlerin mallarının haczedilerek icra yoluyla satılmasını, buna rağmen borcunu 1 ay içerisinde ödemeyen mükelleflerin bedeni kabiliyetlerine göre genel hizmetler ve belediye hizmetlerinde çalıştırılmasını öngörüyordu.

Ardından en fazla bir ay ile sınırlandırılmış ödeme süresiiçerisinde borcunu ödeyemeyenler önce teşhir edildi, daha sonra da toplama kamplarına, ağırlıklı olarak da Erzurum-Aşkaleye sürüldüler. Buraya sürülen 1229 Varlık Vergisi mükellefi arasında ağır beden gücü gerektiren işler, kötü koşullar, soğuk ve yetersiz tıbbi bakım yüzünden hayatını kaybedenler oldu. Hayatta kalanların bir kısmı ise 1943 yılının Ağustos ayında yük vagonlarına bindirilerek Eskişehir’e gönderildi. Daha sonra dünyada yaşanan gelişmelerin Türkiye üzerinde yarattığı baskılar sonucu, dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün ABD Başkanı Roosevelt ve İngiltere Başbakanı Churchill’le görüşmek üzere Kahire’ye gitmesinin arifesinde, Aralık 1943’te evlerine geri gönderildiler.

Çok kısa bir sürede ve hızlı bir şekilde uygulanan Varlık Vergisi 15 Mart 1944 tarih ve 4530 sayılı "Varlık Vergisi Bakayasının Terkinine Dair Kanun" ile ortadan kaldırıldı. Aynı kanun ile söz konusu tarihe kadar tarh edilmiş, ancak tahsil edilememiş vergiler de silindi.

Şükrü Saraçoğlu’nun yukarıdaki sözlerle savunduğu Varlık Vergisi’nin hayata geçirilmesi sonrasında İstanbul’da, özellikle Beyoğlu'nda Müslüman olmayanlara ait binlerce taşınmaz mülk el değiştirdi. Yüksek vergi borçlarının tahsil edilmesi için icra yoluyla satılan bu mülklerin %67’si Müslüman rkler, %30’u da resmi kurumlar tarafından satın alındı. Böylece Türkiye’deki sermayenin hemen hemen tamamı el değiştirdi ve yeni bir sermaye grubu (Türk Burjuvazisi) oluşturuldu.

12 Eylül 1942'de İstanbul defterdarlığı görevine atanan Faik Ökte'nin daha sonra yayınladığı anılarında anlattığına göre,Varlık Vergisi ile toplanan 315’000’000,- TL’nin,280’000’000,- TL’sini (% 89) Müslüman olmayanlar tarafından ödendi. Açıklanan resmi rakamlarda ise tahakkuk eden vergilerin %87'si Müslüman olmayanlara, %7'si Müslüman mükelleflere, geri kalan %6’lık bölüm ise, çoğu yine Müslüman olmayan azınlıklar ve yabancılara yüklenmişti.

Varlık Vergisi, Türkiye Cumhuriyeti’ne her ne kadar çok büyük bir ekonomik gelir sağlamış, Türkiye’deki sermaye sahiplerini değiştirmiş olsa da yarattığı sonuçlar çok daha farklı alanlarda ortaya çıktı ve Türkiye Müslüman olmayan azınlıklardan temizlendi. Varlık Vergisi Kanunu’nun öncesinde yapılan 1935 sayımında Türkiye nüfusu (16’158’018)na oranı %1,98 (320 bin civarında) olan Müslüman olmayan azınlıklar, vergiden sonra başlayan göç nedeniyle 1945'te  (18’790’174) %1,56'ya (290 bin civarına) ve 1955'te (24’064’763) %1,08'e (250 bin civarına) düştü. Ki bu dönemlerde Türkiye nüfusu sırayla %18, %15 ve yine %15 oranında artış göstermiştir.

Evet, Türkiye 1920-23 yılları arasında verilen mücadele sonucunda kurulan bir devlet değildir. Yıkılmayla karşı karşıya kalan Osmanlı İmparatorluğu’nun Türk-İslam-Sünni kimliğe dayalı bir Ulus-Devlet’e dönüşmesidir. Bu dönüşüm 1900’lu yılların hemen başında başladı ve bugüne kadar devam ediyor. Kavşak noktaları ise; 1915, 1923, 1924, 1938, 1942, 1955 ve 1980’dir.

TOP