SABRO

“Süryanice’nin Dünü ve Bugünü” Paneli: “Anadilinde eğitim hakkı tanınmalı”

Gazete Sabro, SÜDEF ve İHD İstanbul Şubesi’nin Beyoğlu’nda gerçekleştirdiği, “Dünya Anadil Günü’nde Süryanice’nin Dünü ve Bugünü” başlıklı panelde, “Süryanice anadilinde eğitim hakkı tanınmalı, devlet tarafından okul açılmalı, öğretmen istihdam edilmeli ve materyaller sağlanmalıdır” talebi paylaşıldı.

Gazete Sabro, Süryani Dernekler Federasyonu (SÜDEF) ve İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, 21 Şubat Dünya Anadili Günü’ne ilişkin Beyoğlu’nda bulunan İnsan Hakları Derneği’nde, “Dünya Anadil Günü’nde Süryanice’nin Dünü ve Bugünü” başlıklı panel gerçekleştirdi. Moderatörlüğünü Gazete Sabro editörü Marta Sömekîn yaptığı panelde, Bethnahrin Kadınlar Birliği (HNB), SÜDEF Başkanı Evgil Türker, Süryani Kadın Derneği üyesi (SÜRKADİM) Teodora Hobil, İHD Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon üyesi Gülistan Yarkın, aktivist Altan Açıkdilli, Jineps gazetesi yazarı Yaşar Güven, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Bülent Bilmez ve eğitimci yazar Muzaffer İris konuşmacılar arasında yer aldı. Süryani, Gürcü, Çerkez, Laz, Kürt, Ermeni ve Pontos halklardan çok sayıda kişi de etkinliğe katıldı.

Panelin açılış konuşmasını SÜDEF Başkanı Evgil Türker gerçekleştirdi. Türker’in konuşmasının tamamı şöyle: “Birleşmiş Milletler 1999 yılında aldığı bir kararla 21 Şubatı Ana dil günü olarak bütün dünyaya ilan etmiştir. Bu önemli kararın alınmasında temel bir rol oynayan, yeryüzünde birçok dilin yok olma tehlikesi ile karşı karşıya gelmesidir. Birleşmiş Milletler yeryüzündeki dilleri, kültürel zenginlikleri, tarihi eserleri insanlığın mirası saydığından dolayı, onları yaşatma ve koruma görevini de üstlenme sorumluluğunu taşıdığını birçok aktivite ile ortaya koymuştur. Ancak Birleşmiş Milletlerin aldığı kararlar, yaptığı etkinlikler, hazırlayıp uyguladığı projeler var olan tahribatı, diller üzerindeki asimilasyonu, halklara karşı sistematik bir şekilde yürütülen inkarı ve savaşları maalesef engelleyememektedir. Binlerce dil ve kültürel etnik gruplar, küresel politikalar nedeniyle yok edilmiş, binlercesi de yok olmanın eşiğine getirilmiştir. Bu dillerden ve halklardan biriside Mezopotamya’nın kadim, yerli bir halkı olan Süryanilerdir.

Saygı değer konuklar, Süryanilerin dilini, tarihini, kurdukları medeniyetleri, alfabesini, kültürel zenginliklerini Ortadoğu’ya ve bütün insanlığa armağan ettikleri değerleri uzun uzadıya bir şekilde anlatmayacağım. Süryaniler günümüzde birçok sorunu yaşamaktadırlar. Lübnan, Suriye, Irak, İran, Türkiye ve diasporada yaşadıkları sorunların başında asimilasyon ve kendi tarihine yabancılaşma gelmektedir. Çünkü her egemen güç kendi tarihini, kültürünü, dilini dayatmaktadır. Ayrıca Süryanilerin kendi Yönetimleri, Özerk, Federal statüleri ve devletleri olmadığı için, ana dilde eğitim veren kurumları da çok sınırlıdır. Ayrıca Ortadoğu’da ve dünya da herkes Süryanileri tanıdığını, zengin bir kültüre sahip olduklarını söylemesine rağmen, mevcut devletler Süryanilere hak, hukuk ve kimliklerini temsil etme imkanlarını tanımamaktadırlar. Dolayısıyla Süryanilere yaklaşım etnik temelden daha çok dinsel, mezhepsel bir kapsamda olmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bu yana, Süryanilerin son okulları 1928 yılında kapatıldılar. Süryanice eğitimi kilise medreselerinde gayri resmi bir şekilde devam ediyorsa da, bu konuda herhangi bir gelişme kaydedilememiştir.

Süryani dil alfabesi dünyanın bir kaç alfabesinin en başta gelenlerinden birisi olmasına rağmen, yazı alanında dar bir çerçeveye sıkıştırılmıştır. Bu nedenle edebi, bilimsel eserlerin çıkarılması istisna bir duruma gelmiştir. Süryanice bugün Midyat merkezli Turabdin bölgesinde birkaç bin kişi tarafından konuşulan bir dil haline gelmiştir. Suriye, Irak, Lübnan ve İran’da da benzer bir durum yaşanmaktadır. Ancak son zamanlarda Irak, Suriye ve Lübnan’da Süryani diline, kimliğine olan ilgi azda olsa artmıştır. Kuzey-Doğu Suriye’de ve Irak’ta bazı okullarda Süryanice dilinde eğitim verilmektedir. Türkiye’de Artuklu Üniversitesi bünyesinde açılan Süryanice dil lisansı, kürsüsü zamanla anlam ve önemini kaybettiği için, burada öğrenim görenlerin sayısı da azalmıştır.

Saygı değer konuklar; Asırlar önce Mezopotamya’nın ve Ortadoğu’nun en güçlü eğitim, bilim, edebiyat, ticaret ve iletişim dili olan Süryanice, bugün Türkiye’de yok olma tehlikesini yaşamaktadır. Bu trajik gidişata karşı herhangi bir önlem de alınmamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bu yana ırkçı ve tek tipçi bir siyaset uyguladığından, farklı diller yasaklanmıştır. Uygulanan eğitim müfredatında halkların tarihi, kültürleri yok sayılmıştır. Çocukların beyinleri resmi ideoloji ile ve gerçek dışı bilgilerle zehirlenmiştir. Türk ulusunu yaratmak için asimilasyona, çarpıtmaya ve yozlaştırmaya ağırlık verilmiştir. Anti demokratik politikalarla etnik, dinsel kimliklere karşı ayrımcılık yapılarak, ötekileştirme korkusu ve tehlikesi yaygınlaştırılmıştır. Türkiye dillerin, kültürlerin ve etnik kimliklerin bir mezarlığına dönüştürülmüştür.

Devletin ve hükümetlerinin geçmişten günümüze kadar uyguladıkları strateji Birleşmiş Milletlerin insan hakları beyannamesine, uluslararası demokratik sözleşmelere aykırıdır. Bunun için Türkiye’nin demokratik, çoğulcu, laik ve insan haklarına dayalı yeni bir anayasaya ihtiyacı vardır. Türkiye’de bütün Ana dillerin yaşayıp gelişebilmesi için, halklara ana dillerinde eğitim hakkının tanınması, okulların açılması ve bu konuda öğretmenlerin yetiştirilmesi büyük önem taşımaktadır. Ana dillerde basın-yayın organlarının desteklenmesi ve ana dil kurumlarının kurulması, araştırmaların teşvik edilmesi yeni bir çıkışa zemin hazırlayacaktır. Böylece Anadolu’nun renkleri, dilleri, kültürleri yeniden canlanacak ve ortak bir yaşamı birlikte inşa etme düşüncesi, imkanı ortaya çıkacaktır. Saygı değer konuklar; Bu temelde sizleri en sıcak duygularımla tekrar selamlarken, en son olarak da Süryanice anadilde eğitim yapma hakkının biz Süryanilere tanınmasını ve bu konuda gereken adımların atılmasını talep ettiğimizi, Türkiye kamuoyuna duyuruyoruz.”

Rahibeye dönük saldırılar

Ardından İHD Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon üyesi Güllistan Yarkın, komisyonun tarihçesi ve faaliyetleri hakkında bilgi vererek konuşmasına başladı. Komisyonun 1994’te yılında, Azınlık Hakları İzleme Komisyonu olarak kurulduğunu, 97’de şu anki ismini aldığını belirten Yarkın, “6-7 Eylül olayları Türkiye’de konuşulmazken komisyon pogromla ilgili bir sergi hazırlıyor. 2005 yılında Ermeni Soykırımını ilk defa soykırım kelimesini kullanarak andı” dedi. 2013’teki Ermeni Soykırımı anmasında, 1915 Sayfo Süryani Soykırımı hakkında yapılan bir konuşma sonrası bir farkındalığın açığa çıktığını ve Süryanilerin yaşadığı hak ihlallerine vurgu yapan Yarkın, “2013’te komisyon Süryanilere dair bir sergi düzenliyor. Midyat Zaz köyünde, Mor Dimet Kilisesi’nin açılması ardından yalnız kalan bir rahibenin ziyaretine gidiliyor. Rahibe, devlet destekli korucular tarafından kiliseden çıkarılmak isteniyor. Ve çok büyük baskılara maruz bırakılıyor. Köyde Süryanilerin arazileri talan ediliyor. Zaz ve çevresindeki Süryani köylerine dönük saldırılarla ilgili bir rapor hazırladık” sözleriyle çalışmalarından bahsetti.

Daha sonra Bethnahrin Kadınlar Birliği’nin (HNB) panele gönderdiği mesaj okundu. HNB’nin mesajının tamamı şöyle: “Öncelikle panelde bulunan bütün katılımcılara selam ve saygılarımızı sunuyor, dünya anadili günü vesilesiyle düzenlenen bu günde emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz. Başlangıçta, hemen hemen her dilde aynı kelime olan «Anadil» kelimesinin neden «ana» ve «dil» kelimelerinden oluştuğu üzerine dikkatleri çekmek gerekir. Bu, uzun zamandır atılan «anne, bireyin gelişimini belirleyen ilk ve esas okuldur» teorisini ispatlar niteliktedir. Çünkü bireyin insan olarak ilk öğrendiği ve bilgisini aktarmasına, geliştirmesine yol açan en önemli gereci dildir. Ve ömür boyu sürecek olan anne eğitiminin en önemli taşıdır. Dünya üzerinde farklı coğrafyaların, tarihsel, siyasal etkilerin doğurduğu renk, karakter, kültür, dil, din farklılıkları çoğu zaman sekter görüşler tarafından bir organizma hatası, bir zayıflık olarak görülse de aslında dil, kültür, din farklılığı ve çokluğu büyük bir zenginliği tasvir etmektedir. Tek bir çiçekten oluşan bir bahçe bir yandan güzel olsa da, farklı renk, boyuttaki çiçeklerin oluşturduğu bahçe daha zengin, daha sağlıklı ve göz alıcıdır.

Maalesef dünyada süregelen savaşlar, katliamlar, saldırılar, tektipleştirme siyasetleri zenginlik olan dillerden ve kültürlerden bazıların yok etme eşiğine getirmiştir hatta bazılarının yok olmasına sebep olmuştur. İstatistiklere göre; herhangi bir değişim yaşanmaz ve tedbir alınmazsa yakın tarihte, 2050 civarında, dünyada yok olacak dillerden bir tanesi de Süryanice olacak. Süryanice, Süryani-Asuri-Arami-Keldani halkının Mezopotamya coğrafyasından yedi bin yıldan daha fazla zamandır konuştuğu, farklı lehçelerden oluşan dildir. Binlerce yıl boyunca medeniyetin beşiğinde güç sahibi olan Süryani halkı, gücünü kaybedip, farklı halk ve medeniyetlerin iktidarı altında yaşamaya başladıktan sonra kendi vatanında göçmen yaşantısına tabi tutuldu. Böylece zamanında ticari ve bürokratik dil olarak kullanılan Süryanice dili, zamanla düzenli eğitim ve filologların yetiştirildiği okullarının olmaması nedeniyle gittikçe etkisini kaybetmiştir. Bununla beraber, Süryanice dilinin evde eğiterek, dilin koruyucuları olan kadınlar, halkın zorluklarıyla katlanarak çoğalan sorunları sebebiyle sınırlı kalmıştır.

Süryani kadının tanrıçalık ile bağdaşlaştırılan yaşantısı zamanında egemenlikler ve krallıkların gelişip büyümesiyle eşzaman iken, yaşanan sistem değişiklikleri, savaşlar ve iktidar kavgaları ile statüsü sarsılmaya başlamıştır. Güçlü birkaç kraliçeden sonra, son krallığın kaybedilmesi ve yabancı egemenlikler altında yaşanan zorluklar ve zulümler, halk içindeki sistem değişiminden feodal yaklaşımın güçlenmesi ile kadının rolü gittikçe zayıflamıştır. Zayıflayan bir toplum içerisinde ayrıca farklı dil, din, ırk ve kültüre sahip olması nedeniyle Süryani halkı bin yıllar boyunca kendi vatanında hor görülmüş, sürülmüş, katliamlara maruz bırakılarak kırılmaya çalışılmıştır. Sadece son yüzyılda Sayfo, Hakkari, Simele katliamlarını yaşamış, IŞİD’in Ninova’ya saldırısı, demografik değişimler ve daha nicesinin neticesinde Süryani kadını kendi içinde bir kutuda kapalı kalmıştır. Zulüm gören bir halkın kadını zulüm ve şiddeti, ezilmişliği en az iki kat daha fazla yaşamış demektir. Kendi kabuğunda hapis kalan Süryani-Asuri-Arami-Keldani kadını, göç edilen batılı ülkelerde diasporada pozitif fırsatlara sahip olsa dahi, burada da asimilasyon politikaları yüzünden kimliğini dahi kaybetmeye başlamıştır. Yüzlerce yıl anadilde eğitim fırsatına sahip olmayan Süryani halkının kadını, eğitimsizlikle sınanmış, ve kendi eğitimsizliği ile sorunlu ve çarpık bir toplumun büyümesine bilinçsizce seyirci kalmıştır.

Bu bilinçsizlik zincirini kırmak için kurulan ve zamanla gittikçe genişleyen bir örgütlenme kurarak Süryani kadının, kurulan ezilmişlik düzenini durdurması için üzerine düşen rolün önemini halkımızın kadınlarına yaşatmaya başladık. 2001’den bu yana HNB çerçevesinde ve farklı kadın kurum kuruluşlarla yapılan partnerlik vesilesiyle bilinçli kadın halkasını gittikçe güçlendiriyoruz. Çünkü eğer tekrardan güçlü ve çok dilli, çok kültürlü bir toplum ile ortak bir yaşam kurmayı diliyorsak, kadını bilinçlendirerek, doğal olarak verdiği eğitimi bilinçli bir doğrulukla anlatmasını sağlamalıyız. Özellikle Süryanice’yi kaybolma kaderinden döndürmek ve güçlendirmek istiyorsak, bunu ancak Süryani kadınını güçlendirerek başarabiliriz. Evinde gururla ve doğru yöntemlerle öğretilen dilin yanı sıra, yaşadığı ülkelerde anadilde eğitim hakkını savunması için bilinçlendirmek de HNB olarak asıl hedeflerimizdendir.  Çünkü yazılı dil kiliselerde, sözlü dil ise evlerde yaşatılmaya çalışılsa da teknik, teknolojik, siyasi ve bilimsel gelişmelerden geri kalmasını önleyememiş, tüm girişimleri ise yetersiz kalmıştır. Bu nedenledir ki Süryanice; yok olmaya yüz tutmuş diller listesinde yer almaktadır.

Süryani kadınının da örgütlü bir şekilde desteklediği Kuzey Suriye’deki Süryanice dilinde eğitim planının, dilimizin geleceğini garanti altına alma girişiminin başarıyla devam ettiği güzel bir örnek teşkil etmekte. Günümüzde okunup yazılan doğu ve batı Süryanice ile konuşulanlar arasında farklılıklar bulunmakta. Kuzey Suriye’deki okullarda bulunan yazılı Süryanice ile konuşulan günlük terimlerin birleştirilerek tam eğitimin sunulması bir çözüm olarak gün yüzüne çıkmaktadır. Bununla şu sonuca varabiliriz; Süryani kadını hangi isim, kurum, kuruluş adı altında olursa olsun, doğru bilinç ve yöntemlerle geleceği sağlıklı kurmaktaki rolünü üstlenebilir.  Bunun yanı sıra halkımızın kadınını anadilde eğitim hak ve fırsatı verilen ülkelerde bu hakkı nasıl hayata indirebileceği üzerinde eğitmekteyiz. Zira İsveç gibi Süryani halkının büyük bir nüfusa sahip olduğu bir ülkede, 5 kişilik grupların oluşması ile devletin belediye ve okulları anadilde eğitime teşvik etmesi, değerlendirilmesi gereken büyük bir fırsattır. Bununla yanı sıra, binlerce yıldır anavatanımızın bir parçası olan Turabdin’de anadilde eğitim fırsatı için daha fazla hak arayışında olmamız gerekir. Çünkü maalesef Türkiye gibi çok kültürlü bir ülkede anadilde eğitim hakkı ya şartlı veriliyor ya da verilmiyor.

Süryani halkının kendi vatanında azınlık durumuna düşmesi birçok tarihsel acının neticesidir. Bu nedenledir ki; halkımızın birçok pozitif ayrımcılığa ihtiyacı vardır. Özellikle İsveç, ABD, Almanya, Hollanda, Bangladeş, İsrail ve daha birçok ülke gibi anadilde eğitime destek verilmesi, ve devlet tarafından güçlendirilen bir sistem ile hayata indirilmesi gerekir. Farklı yöntem ve programlar ile Süryani dilini hayata döndürecek çözümlere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu vesileyle, dünyada hala konuşulan en eski dillerden birisi olan Süryanice’nin yaşatılması için öncelikle Süryani kadını ve halkını güçlü bir dayanışma ile çalışmaya çağırıyoruz. Ayrıca tüm dünya kamuoyunu, farklılıkların zayıflık değil güç olduğunu fark etmeye, anadilde eğitim hakkını her alanda vurgulamaya davet ediyoruz. Bu vesileyle anadilimiz olan Süryanice ile Türkçe dilleriyle yayın yapan Sabro Gazetesi’nin tüm çabaları ve düzenlemiş oldukları panel nedeniyle teşekkür ediyor, bu tür çalışmaların çoğalmasını temenni ediyoruz.”

Akademik çalışmalar

“21 Şubat, bütün anma günleri gibi farkındalık ve duyarlılık artırmak için o günü beklemeyip her zaman mücadele eden hak savunucuları ile dayanışmak için bir vesile” diyen İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Bülent Bilmez de, akademide çok dilliliğin önemine vurgu yaptı. Üniversitede, Türkiye Kültürleri araştırma birimi olarak kültürel çoğulluk, dilsel çoğulluk hakkında çalışmalar yaptıklarını ve akademinin bilimsellikten uzak olduğuna vurgu yapan Bilmez, “Hem dilbilim hem dil politikaları alanında çalışılmaması çok şey ifade ediyor. Bizim amacımız bu durumu değiştirmek, akademiye bu konuları katmaktı” diye belirtti.

Taksim Meydanı’nda anadilleri yankılandı

Daha sonra söz alan aktivist Altan Açıkdilli de konuşmasına, Çerkezce, Kürtçe, Lazca, Ermenice, Hemşince, Zazaca, Rumca, Çeçence, İbranice, Boşnakça, Pomakça ve Süryanice dillerinde merhaba diyerek başladı. 2012 yılında birçok kurum ile beraber Türkiye’de ilk defa Taksim Meydanı’nda Dünya Anadil Günü’nü kutlamak için meydana çıktıklarını belirten Altan, “Bu 2007’den beri süren, halkların, kurumların, temsilcilerin, bir araya gelerek hakların asimilasyonu engellemek için bir şeyler yapabilir miyiz sorusunun sonucuydu” sözlerini kullandı.

Süryanice konuştu

Panelin ikinci oturumu, SÜRKADİM üyesi Teodora Hobil’in Süryanice yaptığı konuşma ile başladı. Hobil’in konuşmasının tamamı şöyle: “Başlangıçta Süryani Kadın Derneği adına, dünya anadili günü vesilesiyle panel düzenleyen yetkililere teşekkür ediyoruz. Ben de bu, gün hakkında kısa bir konuşma yapmak istiyorum. Özellikle anneler olarak, anadilini çocuklarımıza nasıl öğretiyoruz? Çünkü ilk eğitim bizleriz. Anne olarak çocuk büyütüyoruz, toplumu büyütüyoruz. İlk öğrettiğimiz şey ise, konuşmak. Biz halk olarak ana dilimizi kaybetmemeliyiz. Çünkü onu kaybettiğimizde kimliğimizi, vatanımızı, ailemizi, annemizi kaybetmiş olacağız. Süryanice, Ortadoğu’da, Bethnahrin yani Mezopotamya’da ve hatta tüm dünyada tanınan ve mirası olan eski bir dil. Fakat bugün maalesef unutulmaya ve kaybolmaya yüz tutmuş bir dil.

Bizler de dilimizin gittikçe zayıfladığının farkındayız. Bu nedenle de Süryani kadını olarak, ilk eğitim olan annelerin, dilimizi yaşatmanın önemini kavraması için uğraşmaktayız. Kendi rolünün farkında olarak, anadilimizin önemini bilerek bir toplumu yetiştirmenin önemi tüm Süryani kadınlarına annelerine belirtiyoruz. Çünkü her annenin üzerine büyük bir görev düşmekte, çocuklarına kendi dilini öğretmesi. Annelerin rolü üzerinde durmamın sebebi, bir anne olarak İsviçre’de yani farklı bir kültür, farklı bir dilin hakim olduğu coğrafyada bir aile için ana dilin ne kadar önemli olduğunu gördüm. Örneğin; biz İsviçre’de, kayınbiraderim Almanya’da, dayım Hollanda’da, amcam İsveç’te yaşıyordu. Anadilimiz olmadan onların çocukları ile nasıl iletişim, bir bağ içerisinde olabilirdik? Benim çocuklarımı onların çocuklarıyla bağlayabilen şey dilimizdi, Süryaniceydi. Eğer çocuklarımıza anadilimizi öğretmezsek, herkes sadece yaşadığı ülkenin dilini konuşursa, bizim çocuklarımız bir aile olarak nasıl birbiriyle iletişim kurabilecek?

Bu nedenledir ki anadilimizin önemli olduğunu, annenin rolünün çocuk için eğitimin ilk aşaması olduğunu, ona sadece konuşmayı değil; annesinin onunla konuştuğu dili öğretmesinin önemli olduğunu biliyoruz ve söylüyoruz. Bu nedenle halkımızın tükenmemesi ve yok olmaması için anadilimizi konuşarak birbirimize bağlanmamız gerekir. Çünkü bizi birbirimize bir halk olarak bağlayabilen tek şey dilimizdir. Yaşasın Anadil.”

Daha sonra Jineps gazetesi yazarı Yaşar Güven, Türkiye’de birçok anadilin yittiğine vurgu yaparak, “Bu coğrafyanın yeni anadillere mezar olmaması gibi bir sorumluluk bizi bekliyor” diye konuştu. Ülkedeki tekçi yapıya dair bir araya gelmek gerektiğine vurgu yapan Güven, “Mücadeleyi omuzlarımız birbirine değdirerek sürdürmek durumundayız” ifadelerini kullandı.

Eğitimci ve yazar Muzaffer İris de, Türkiye’de anadillerin unutulmaya yüz tuttuğun, Süryanicenin de bu dillerin başında geldiğini dile getirdi. İris, “Biz hep Sayfo’yu, soykırımı konuşuruz. Ben dilsel soykırımın da kabul edilmesi gerektiğine inanan bir insanım. Ben soykırıma uğradığımda dilim de soykırıma uğradı” diye konuştu. İris, Süryanicenin sahiplenilmesi noktasında çağrıda bulundu.

Daha sonra, SÜDEF ve Gazete Sabro’nun Anadili Günü’ne dair talepleri okundu. Talepler şöyle sıralandı:

  • “Tehlike altındaki diller arasında yer alan Süryanicenin öğrenilmesi, kullanımı ve koruma altına alınması için hukuki haklar sağlanmalı ve somut adımlar atılmalıdır.
  • Süryanice anadilinde eğitim hakkı tanınmalı, devlet tarafından okul açılmalı, öğretmen istihdam edilmeli ve materyaller sağlanmalıdır.
  • Birçok ülkede sahip olunan Süryanice teolojik ve diğer eğitim hakları, Türkiye'de akademik olarak kabul edilmeli, resmi ve idari yetkiler sağlanmalıdır. Bu bağlamda okullar ve enstitülerde Süryanice kaynak ve kapasite sağlanmalıdır.
  • Süryanice anadili üzerine çalışmalar yürüten basın organları ve kurumlar desteklenmelidir.
  • Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 2 Eylül 1990’da yürürlüğe giren ve Türkiye tarafından 2 Ekim 1995’te onaylanan Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin anadilini kapsayan üç maddesine Türkiye tarafından konulan çekinceler kaldırılmalıdır.

Anadili yaşatmak bir halkı yaşatmaktır. Tüm dillerin Anadili Günü kutlu olsun.”

Panel, soru-cevap bölümü ile devam etti. Katılımcıların Süryanice üzerine büyük bir ilgi gösterdiği panelde, etkinliklerin sürdürülmesi talebi öne çıktı.

Ardından panel sona erdi.

TOP