david-vergili-makaleler
SABRO

Yüzyıllık Lozan Antlaşması ve Süryaniler

24 Temmuz 1923 tarihinde, bundan tam bir asır önce Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş senedi sayılan Lozan Antlaşması, Türkiye temsilcileri ile Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven devletleri arasında imzalandı. 1915 Sayfo Süryani Soykırımı ve Birinci Dünya Savaşı sonrasında yapılan uluslararası antlaşmalar içinde, Lozan Antlaşması bir kez daha Süryani halkının haklarının gasp edildiği ve görmezden gelindiği bir antlaşma olarak tarihte yerini aldı.

Kısaca yazmak gerekirse, Lozan Antlaşması içerisinde Türkiye’de yaşayan azınlıklar/gayri müslim toplulukların haklarını garanti altına alırken, söz konusu haklar Süryaniler için uygulamaya konulmadı. Lozan Antlaşması’ın “Azınlıklar” başlığı altındaki 37 - 44’üncü maddeleri azınlık toplumlarının eğitim, dini ve geleneklerin korunmasına atıf yapıyor ve herhangi bir grubun ismi de zikredilmiyor. 

Süryani Ortodoks Patriği III. İlyas Şakir’in Ankara’ya seyahati esnasında İleri gazetesine, “Biz hukuk-i ekalliyet istemiyoruz” demecini “şehir efsanesi” olarak değerlendiren Baskın Oran, devamında şöyle yazmaktadır: “Farz edin ki, III. İlyas Şakir’in pullu-mühürlü bir ‘feragatname’si bulundu. Hiçbir şey ifade etmez. Çünkü azınlık hakları Hobbes’tan (1588-1679) beri, ‘kolektif olarak kullanılmak üzere birey’e verilmiş’ haklardır. Cemaat liderlerinin bu haklardan birey adına vazgeçmesi, uluslararası hukukta mümkün değildir.” 

Diğer yandan, Lozan görüşmeleri başladığında İngiliz Lord Curzon ile görüşen Süryani temsilci Ağa Petros Süryanilere destek sözü vermesine rağmen daha sonraları Süryaniler için bir talepte bulunmadı. Ağa Petros, görüşmeler başlamadan önce de İsmet İnönü ile görüşür ve Hakkari’den zorunlu olarak çıkartılan Süryaniler’in dönüşünü talep eder. İsmet İnönü bu talebi Ankara’ya bildirir. Ancak Ankara’nın ret cevabı hızlı bir şekilde Lozan’a ulaşır. 

Ez cümle, bugüne kadar tam olarak açıklığa kavuşmayan bir husus olarak Süryaniler antlaşmada var olan haklarından yararlanmadı. Ancak cumhuriyetin ilanından sonra geliştirilen siyasi projede Süryanilerin yaşadığı asimilasyon, imha ve inkar politikaları kesintisiz devam etti. 

Yasal ve anayasal bir güvencesi olmayan Süryani halkı, etnik kimlik olarak yok sayılarak daha Cumhuriyet’in ilk yıllarında inkar ve imha politikalarına tabi tutuldu. Süryani bölgeleri olan Turabdin, Hakkari ve Urfa bölgelerinde Süryaniler üzerine adeta sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel alanlarda bir ambargo konuldu. Süryani bölgeleri ekonomik gelişmeye kapalı tutulurken, anadilde eğitim imkanlarından mahrum bırakıldı. Süryani halkının en önemli birleştirici gücü olan kilise yönetimi baskı altında tutulurken, dinsel ve kültürel değerlerin geliştirilmesi yasaklandı. 

1924 yılında Hakkari Nasturileri katliama uğrarken, bölge Süryanisizleştirildi ve aynı süreçte Urfa Süryanileri Halep’e sürüldü. Uluslararası güçlerin desteğinden yoksun Süryaniler 1933 yılında Irak Simele’de katliama maruz kaldı. 1928’te Türkçe dışında dil ve alfabe kullanımı yasaklanırken, aynı yıl son Süryanice eğitim veren okul da kapatıldı. Süryanice yer isimleri değiştirildi ve Soyadı Kanunu ile Süryaniler geleneksel aile isimlerini kaybetti ve 1932 yılında Mardin’de bulunan Süryani Patrikliği ülke dışına çıkartıldı. Varlık Vergisi, Seferberlik Kanunu ve Kıbrıs Olayları esnasında Süryaniler her zaman hedef tahtasına konuldu ve fişlendi. Süryanilerin en önemli eğitim kurumları olan Mor Gabriel ve Deyrulzafaran Manastırı, 1978’de eğitime kapatıldı. 1980 darbesi, 90’lı yılların çatışmalı süreci, faili meçhul cinayetler ve bugüne kadar devam farklı grupların Süryanilere yönlendirdiği baskı ve tehditler devam etmektedir. 

Bir asır sonra, Birinci Dünya Savaşı sonrasında düzenlenen uluslarası antlaşmaların sonuncusu olan Lozan’da Süryaniler haklarını garanti altına almak için delege gönderirken elleri boş döndü. Yüzyıllardır kendi ülke ve topraklarında anayasal güvencelerden yoksun, saldırılara, katliamlara, kültürel, sosyal, dini tahribata, yok oluşa ve yurtsuzluğa mahrum edilmektedir. 

TOP