SABRO

Turizm sektöründe Süryani Köyleri kavramı

Altmış küsur sektörün direkt, onlarca sektörün de dolaylı olarak kazanç kapısı olan turizmin aslında en başından beri Türkiye’nin lokomotif sektörü, ekonominin de en önemli sacayağı olması gerekirdi. Fakat her zaman kendi yağıyla kavrularak ilerlemeye çalışmış olan turizm sektörü, dünyada en güçlü noktada ve en iyi pozisyonda olması gerekirken, yanlış politikalar ve uygulamalar sonucu hep zarar görmüştür.

Ortaya çıkan her türlü problemde (ekonomi, politik, savaş, pandemi, doğal afetler vb) ilk darbeyi turizm alır. Çünkü insanlar herhangi bir sorun gördükleri anda ilk olarak seyahat etmekten vazgeçerler. Gene her şey düzelip hayat normale döndüğünde de bu sefer en son toparlanan ve ayağa kalkan turizm sektörüdür. İşte bu iniş çıkışlar turizm sektörünün çok uzun bir süredir topallayarak yola devam etmesine neden olmuştur. İçinden geçtiğimiz şu süreçte ne yazık ki Türkiye’de iç turizm çok da iyi bir durumda değil.

Her ay haberlerde açıklanan listeler ve istatistikler gerçekleri yansıtsa, karşımızda çok farklı bir tablo olurdu. Oysa ki gerçekler sandığınızdan ve size yansıyanlardan oldukça farklı.

Son zamanlarda yaşanan inanılmaz boyutlardaki ekonomik kriz, enflasyonun engellenememesi, hayat pahalılığının alıp başını gitmesi, benzin fiyatlarının artması, Dolar ve Euro karşısında Türk parasının eriyip gitmesi iç turizmi kötü vurdu ve bir süre daha da vuracak gibi duruyor.

İç turizm derken yalnızca yabancıların Türkiye’ye gelip turlara katılmaları, ya da tatil yapmalarından bahsetmiyorum. Türkler de artık bu şartlar nedeniyle kendi ülkelerinde gezmeye zorlanıyorlar.

Türk turizmini ayakta tutacak en başta gelen şey “Kültür Turizmi”dir. Kültür turizmi doğru uygulandığı takdirde gidilen bölgelere refahı getirir.

Turizm sektöründe de kanunlar vardır ve yapılacak her şey bu kanunlar çerçevesinde gerçekleşmek zorundadır. Turizm ehil olmayan ellere bırakılamayacak kadar önemlidir. Kafasına göre iş yapmak ya da kanunlara uymamak yalnızca cezai yaptırımla sonuçlanmaz. Hem o bölgeye hem turizme hem de sonuçta ülkeye büyük zarar verir. Bunların iyi düşünülmesi gerekir.

Ben yöreye gönül vermiş ve uzun yıllardır canla başla ağırlıklı olarak Mardin ve yöresinde doğru ve düzgün işler yapılması için çabalayan bir turizm profesyoneliyim.

Mardin, GAP turlarında koştura koştura birkaç saatte gezilmek zorunda bırakılan ve dolayısıyla kimsenin doğru dürüst bir şey göremeden, anlamadan geçip gittiği bir şehirdi yıllar boyunca. 2000’li yılların başında İstanbul Rehberler Odası yönetimindeyken Mardin ve aslında bölgedeki tüm şehirlerin en az 3 günlük turlarla tek tek gezilmesinin doğru olacağını savundum, bakanlık nezdindeki workshoplara katılıp bu konuda raporlar yazdım. Yani özellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da kültür turlarında şehirlerin tek tek gezilmesi gerektiği fikrini ortaya atan, acentelere uygulattıran ve bu turların rehberliğini yapan ilk kişilerden de biriyim.

Bu doğru bir adımdı. Geçtiğimiz son birkaç yıla kadar da gayet iyi gidiyordu.

Zaman zaman yenilikler de gerektirir turizm. Çünkü değişmeyen tek şey değişim yasasıdır. Her şey sürekli değişir. Ortama ve durumlara uymak lazım gelebilir. Ben bundan birkaç yıl önce “Mardin/Güneş Ülkesi” adlı ödüllü ve dünyanın en prestijli üniversiteleri tarafından başvuru kitabı olarak kabul edilmiş olan kitabımın ardından “Süryani Köyleri/Tarihin Sessiz Tanıkları” kitabımı yazmaya başladığımda aslında çok uzun yıllardır aklımda olan bir meseleyi pratiğe dökmeye karar verdim. İnsanlara Süryanileri, Süryani kültürünü, somut ve somut olmayan kültürel mirasını anlatıyor, gösteriyorduk ama Süryani köyleri de olmalıydı bunun içinde.

Nitekim 20 küsur yıl önce bu turları başlattığımızda her zaman Kelıth, Hah ve Salıh köylerini programa alırdım. Bir zaman sonra, özellikle de yeni kitap için çalışırken, yavaş yavaş değişik programlar yazmaya ve bu programlara değişik Süryani köylerini de katmaya başladım. Klasik Mardin turlarımın yanı sıra “Mardin ve Süryani Köyleri” isimli biraz daha uzun ve farklı gezi programları oluşturdum.

Sonra bir de baktım ki son zamanlarda pek çok acente, az önce bahsettiğim sıkıntılar nedeniyle hiç de iyi gitmeyen iç turizme belki biraz hareket getirmek ama özellikle satış, reklam ya da prestij amaçlı içinde Mardin bulunan turlarına “Süryani köyleri” sözünü de eklemeye başladılar.

Ben ilk başlarda bundan dolayı mutlu olmuştum. Demek ki doğru bir şey yapıyordum. Zaten aslında gerek kitabın gerekse turların amacı da buydu. Fakat bu bahsi geçen turların programlarına baktığım zaman gördüm ki aslında hâlâ 20 küsur yıl önce yazılmış program içerikleri (çoğu daha da azıyla üstelik) ve en fazla Hah ve belki Kelıth köyünü katarak sanki yeni bir ürünmüş gibi piyasaya sürüyorlar.

İşte o anda kendime kızdım. Kızdım, çünkü bunun sebebi biraz da bendim. Sonuçta ortaya “Süryani köyleri” diye bir kavram atmıştım. Herkes de kafasına göre rastgele bir ucundan tutmaya çalışıyordu.

Tarihin sessiz tanıklarıdır Süryani köyleri.

Bugün gittikçe azalmış olan Süryani nüfusuyla, hatta bazılarında artık Süryani nüfus kalmamış da olsa ne hikâyeler ne anılar ne önemli kültürel miras eserlerini barındırırlar hepsi içlerinde.

Bundan birkaç yıl önce yaptığım “Mardin ve Süryani Köyleri” gezilerimden birinde bir misafirim acı bir gerçeği şöyle dile getirmişti: “Türkiye’de neler var da haberimiz bile yokmuş”.

Oysa ki yıllardır sayıları hiç de küçümsenmeyecek kadar insan gerek akademik açıdan, yapılan yayınlar, yazılan kitaplar ve gerekse turistik gezilerle bu konuyu anlatmaya çalışıyoruz.

Bölge zor bir bölge. Suriye ve Irak sınırlarımız boyunca yer alan tüm şehirler yukarıda bahsettiğim her sıkıntıdan düzenli olarak periyodik aralıklarla nasibini alır ne yazık ki. Tam her şey düzelir ve işler yoluna girdi dersiniz, turizm şaha kalkar, gene bir sorun çıkar…

Bu zorlu bölge son yıllarda olumlu şeyler de yaşadı. Özellikle Mardin çok gelişti, otel ve yatak kapasitesi, açılan restoranlar, şehrin insanının misafirperverliği ve güzel ruhu hep olumlu yansıdı şehrin ve bölgenin ekonomisine de turizme de. Bunların yanı sıra çok yanlış adımlar da atıldı. Kaçak rehberlik faaliyetleri, şehrin dokusuna hiç uymayan yapılaşma gayretleri, şehrin kendine has özelliği olmayan bazı şeylerin şehrin özelliğiymiş gibi yansıtılması. Bunlar Mardin’e çok zarar verdi ve vermeye de devam ediyor. En kötüsü de şehrin turizm açısından ilerlemesi için yapıldığı söylenen çalışmalarda en yetkin ve önemli kurum ve kişilerin hiçbir şekilde fikrinin alınmaması, bu çalışmalara davet edilmemesi.

Turizm sektörünün en büyük hatalarından biri de bazı şeyleri bir furya haline getirip, her ne pahasına olursa olsun pazarlamaya çalışmak ve hızlıca tüketmektir.

Madem Süryani köylerini programlarınızı katmak istiyorlar, o halde ne yapmalılar?

Kıymetli Prof. Dr. Hollerweger’in 1990 yılında yayınlanan ve artık ne yazık ki çok eksikleri olan ama tüm zamanlar için bir kült eser olarak anılacak kitabı, kıymetli Tuma Çelik’in yazdığı kitaplar ve benim yazdığım kitaplar dışında bu konuda belge ve bilgi olarak başka neler var? Çok az sayıda Süryani köyü için yazılmış bazı iyi kitaplar, az sayıda da olsa çok kıymetli bazı akademik makaleler var.

Fakat turizm için hiçbir yatırımın yapılmadığı bu köylerin bazılarının oldukça zorlu yollarını, köye gelindiği zaman neyle karşılaşılacağını, nerede neyi ziyaret edebileceğini, hangi kültürel miras eserinin ulaşılabilir olup olmadığını bilmeden yapılacak olan bir program hüsran ve başarısızlıkla sonuçlanmaya mahkumdur.

Gerçi Süryaniler her zaman sevgi dolu ve barışçıl tavırlarıyla herkese hem evlerini hem de sofralarını can-ı gönülden açarlar ve her konuda da yardımcı olurlar. Anadolu insanının bu en güzel özelliği Süryanilerde çok daha yoğun şekilde tezahür eder. Ama tekrarlamakta fayda görüyorum: Turizm için herhangi bir çalışma, fizibilite, altyapı, turizm yatırımı yapılmamış bu köylere her aklına esen aklına geldiği gibi giderse yarardan çok zarar verilmesi de önlenemez. Turizmin en önemli kolu olan kültür turizminin çok dikkatli ve profesyonelce yapılması gerekir.

Bu arada her seyahat eden kişi gezgin değildir, olamaz da. Her yola çıkana gezgin denemez. Gezgin olmak çok önemli ve farklı bir durumdur. Örneğin bir gezgin asla “Süryani görecek miyiz, rahip, rahibe görecek miyiz?” gibi sorular sormaz.

Süryaniler bu coğrafyanın en önemli unsuru ve gerçeğidir. Süryani köyleri bir tiyatro sahnesi Süryaniler de tiyatro oyuncuları değildir. Bugün Kafro köyünün girişinde resmi makamların duvarlara asmak zorunda kaldıkları, insanların fotoğrafını çekmenin yasak olduğu yazılı olan tabelaların nedeni nedir sizce?

Turizm yanlış kullanıldığında çok ciddi zararlar verir. Bu hiç şaşmaz. Dışarıdan bakınca iyi gibi görünen bir şey aslında kültürel mirasın yok olmasına da sebep olabilir. Bu konuda her iki tarafın da oldukça hassas davranması gerektiğini düşünüyorum.

Şayet Süryani köylerinin o güzel atmosferini, yaşanmışlıklarını, kültürel mirasından kalanları görmek, yaşamak ve belgelemek için gezmek istiyorsanız, doğru bilgi ve belgelerle, doğru planlanmış bir şekilde gezin.

Bu güzel insanların yaşadıkları yerlerde arkanızda yalnızca ayak izlerinizi ve kendi adınıza güzel hatırlanacak anılar bırakın.

TOP